Geçim Değil Artık Geçiş Mücadelesi Bu
Meltem Ataş
' Bağ kurma çok önemli bir ihtiyaçtır. Bizim bağ kurmaya, ait olmaya, sevilmeye ve sevmeye ihtiyacımız var.' Gabor Mate
Bağ kurmak son zamanlarda toplumun ortak sorunu haline geldi. Her geçen gün daha çok şikayet ettiğimiz, hayatımızda iyi yada kötü tecrübeler edindiğimiz bir durumdan ibaret olmaya başladı. Modern yaşam ile birlikte ortaya çıkan hızlı tempo; dijital çağ, bireyselliğe evrilen kültür, insan ilişkilerinin zayıflayarak bağların kopma noktasına gelmesine sebep oldu.
Özellikle kırkbeş yaş ve üzeri insanlarda eskiye özlem, gün geçtikçe yoğun bir şekilde hissedilmeye devam ediyor. Eskiden insanı ilişkiler; komşuluklar, dostluklar, yakın ve uzak akraba ilişkileri daha içten, daha samimi bağlarla kurulurdu. Günümüzde bu bağın varlığından söz etmek neredeyse imkansızlaştı. Her geçen gün kötüleşen ekonomi, insanı ilişkileri bile olumsuz yönde etkileyerek, toplumsal bağların daha da zayıflamasına sebep oldu. Eski dönemlerde sadece babaların çalışarak altı kişilik bir aileyi bile geçindirdiği zamanlardan bugün bütün aile bireylerinin çalışmasına rağmen geçinemediği ailelerden oluşan bir toplum haline geldik. Buna bağlı olarak oluşan yoğunluk, hızlı tempo insanı ilişkileri etkilerken, insanların kendilerine dahi özel zaman ayırmasına olanaksız hale getirdi.
Günümüzde çalışmanın yanı sıra; bir yere yetişme telaşının, metro ve otobüs çilesinin, trafiğin insan psikolojisini alt üst etmesi, savaştan çıkmış bir halde eve gelen aile fertlerinin değil yakınlarını ziyaret etmesi, aile içi iletişime bile dermanının kalmaması ile son buluyor.
Maddi sıkıntılar insanı o kadar olumsuz etkiliyor ki; artık sofralar kurup misafir ağırlamak bile ekonomik durumu hayli sarsar oldu. Çünkü aile fertleri attığı her adımı hesaplamak durumda. O nedenle bütün bu ekonomik sıkıntılar haliyle sosyal hayatı olumsuz bir şekilde etkisi altına alıyor. İnsanlar modernleştikçe; hayatta ve toplumda yalnızlaşıyor. Buna bağlı olarak ekonomik olumsuzluk, toplumun yaşam kalitesini ciddi bir şekilde zedeliyor. Çünkü bu olumsuzluklar bireysellikten başlayarak toplumsal yapıya kadar geniş bir yelpazede hissediliyor.
Sadece toplumsal ilişkilerle sınırlı kalsa öpüp başınıza koyun diyeceğiz elbette. Tek sorunumuz bu olsa! buna bağlı olarak meydana gelen işsizlik; gelir kaybı, borçların her geçen gün artması, yoksulluk sınırının yükselmesi bu etkiyle birde psikolojik sıkıntıların baş göstermesi. Ekonomik güvensizlik ile bireyde oluşan stres, kaygı, depresyon ve hatta intiharlarla sonuçlanan ölümcül vakalar. Gelecek kaygısı aile içi gerilimi arttıran, sosyal ilişkileri yok eden en önemli etkendir.
Modern insan entelektüel zamana temas eder. Şehrin karmaşasıda sıkıntılara eklenince mutsuz insan, mutsuz ale, huzursuz toplum ve sonuç olarak psikolojik hastalıklar doğurur. Çünkü kendisiyle mutlu olmayan birey hayatla olan ilişkisinde mutlu olamaz.
Modern toplumun karşı karşıya kaldığı temel sorunlardan biride anlam arayışı ve sekülerleşmedir. Dinin sunduğu anlam çerçevesinin zayıflaması, bazı bireylerde oluşan anlam yitimi, varoluşsal boşluk hissi. Bu durum mutsuz ve kaygılı genç nesillerin oluşmasında tükenmişlik sendromları ile son bulur. Özetle sekülerleşme; dini duygulardan da koparak bireyin dünyevi hedeflere yönelerek uhrevi hayattan uzaklaşması sebep olur ki; kendini bu anlamda yeniden inşa etme zorunluluğu hisseder. İşte bu durum mutsuzluğa, manevi bunalma yol açarak varoluşsal bir yük haline gelir.
Bu nedenle bizim toplum olarak beklentimiz; hoşgörü ve güven ortamında, maddi kaygı duymadan maneviyatın güçlendiği, sosyal hayatta kendimizi yalnız hissetmeyeceğimiz bir ortam ile eşit gelir dağılımı olan bir hayat, işsizlik kaygısı duyulmayan bir alan, hukukun üstünlüğünü esas alındığı, yolsuzluk ve hırsızlıklardan arınmış, kaliteli bir yaşam için iyileştirici olanakları sunulduğu bir hayat içerisinde olmaktır.
Unutmayalım en önemli adım harekete geçerek iyileşmektir. Huzurlu bireyler ve huzurlu bir yaşam için toplumumuzun yaşam kalitesini yükseltelim...