Anadolu o kadar büyük bir coğrafya ki aslında dünya coğrafyasına baktığımız zaman Türkiye'nin genel anlamda dünya ülkelerinin toplamının bir yansıması olduğunu görmekteyiz.
Dünya üzerinde birçok ülkeye nasip olmayan, ya da bir ülkeye nasip olma şansı bulunan birçok önemli coğrafik değerin mutlaka Anadolu toprakları üzerinde bir yerde bir örneğinin bulunduğunu görüyoruz.
Dünya üzerinde bulunan değerlerin yansıması olan Anadolu'nun en önemli kentlerinden biri de Elazığ. Memleketimiz bu anlamda dünyada eşi benzeri bulunmayan birçok önemli coğrafik ve tarihi değere ev sahipliği yapmakta. Yani dünyanın yansıması Türkiye, Türkiye'nin de değerlerinin toplamının yansıması da Elazığ diye biliriz.
Bu değerlerde turizmi beraberinde getirmesi gerekiyor. Özellikle turizm anlamında turizmin tüm çeşitliliğini bünyesinde taşıyan Elazığ'ın çevre illerimize göre bu alanda gerilerde kalması tartışılmaya açık bir alan olarak karşımızda durmakta.
Gerek tarihi binlerce yıl öncesine giden Harput, gerek tarihi azımsanmayacak kadar eski olan Palu, gerekse doğal cennet Sivrice ve Keban bu açıdan sadece bölgenin değil, Türkiye'nin önemli duraklarının başında gelir.
İşim gereği gittiğim tüm şehirlerde bu saydığım yerleri bilen insan sayısı oldukça fazla ve hepsinin ortak noktada birleştikleri tek yorum ise bu önemli merkezlere gerekli ilginin gösterilmemesi.
Turizm doğurgan bir ekonomik yapıya sahip bir alandır. Turizmin geliştiği yerlerde ister istemez sanayi ve buna bağlı iş kolları da gelişmek zorundadır. Turizm beraberinde yatırımı ve istihdamı da yürütmek zorunda. Bu da şehrin ekonomik hareketliliğini hızlı bir şekilde büyüterek hatırı sayılır bir noktaya taşınması anlamına gelmektedir.
Ama gelin görün ki Elazığ'da bu anlamda bir hareketlilik yok ve olma noktasında atılan adımlar da çok fayda sağlamamakta. Yaz, kış demeden her an turizmin canlı olması gereken ilimizde sadece Elazığlı olup farklı ülke ve şehirlerden memlekete tatile gelen hemşerilerimiz ve yine çevre illerden Hazar Gölü'nde serinlemek için gelen komşu vatandaşlarımız dışında maalesef bir atılım sağlanamamakta.
Oysa gerek yaz turizmi, gerekse kış ve dini turizmde önemli bir merkez olan ilimizin yılın on iki ayı boyunca hareketli olması gerekirken bu anlamda ölü bir şekilde kalması kabul edilir bir durum değil.
Dünya üzerinde birçok ülkeye nasip olmayan doğal ve kültürel güzelliklerin ilimizde olması bir şans olmasına rağmen bu değerlerin yeterli ölçüde kamuoyuna sunulamaması ise büyük bir şanssızlık.
Harput'un, Palu'nun, Keban'ın, Sivrice'nin turizm pastasından hakkını alamaması şehrin ekonomisine ve kültürel mirasın gelecek kuşaklara aktarılmasına önemli ölçüde darbe vurmaktadır.
Harput'un anlatılamaması, Buzluk Mağarası'nın bakımsızlığı, Sivrice'nin sadece mangal sonrası kulaç atılan bir göl olması, Keban'ın balık yemekten öteye gidemediği, Palu'nun sadece Palulu hemşerilerimizin paylaştığı bir kaç kare fotoğrafta kalması ve yapılamayan yıldızlı turistik tesisler bu anlamda emeklemeye bile başlamadığımızı gösteren en önemli göstergelerin başında geliyor.
Yerli ve yabancı, din, dil, renk fark etmeksizin her çeşit insan ve milletin gelmek için bir neden bulacağı Elazığ'ın bu anlamda turizm seferberliği başlatarak her Elazığlının bir gönül elçisi sıfatı ile Elazığ'ı tanıtıp el birliği ile turizm alanında bir kalkınma sağlamalıyız.
Yıllar önce üniversite yıllarında yaşadığınız şehri belgesel metni olarak yazın denilen bir ödevde Elazığ'ı yazdığımda o dönem bölüm başkanı olan hocamız ''Elazığ'a gidesim geldi'' demişti. İşte bu aşk ile yola çıkar ve dünyanın neresinde olursak olalım Elazığ'ı anlatır ve tanıtırsak gelecek olan turist sayısına katkı sunmuş olacağız.
Bunun yanında yetkili kişi ya da kurumların da gelecek olan turistlere yönelikte gerek konaklama, gerekse hizmet anlamında gerekli yatırımları ve projeleri daha profesyonel anlamda sağlamaları gerekiyor.
Tabi bu anlattıklarım dışında biz bize mangal başında yeteriz diyorsak da şehrimiz ''DOĞUNUN PARİSİ'' algısı ile küçülerek yoluna devam eder.
Bu kararı en hızlı ve doğru şekilde vermemiz gerekiyor.
Kalın sağlıcakla...